İngilizler David Hockney’i “yaşayan en büyük sanatçımız” diye tanımlıyorlar. Hockney ise 86 yaşında, bugün bile, bu ünvanı korumak ve ileri taşımak için hala çalışıyor. Çağdaş teknolojilerin daima ilk takipçilerinden olan Hockney, sanatında poloraid fotoğraf makinası çıktığında poloraidi, faks çıktığında faksı, tabletler ve akıllı telefonlar çıktığında da onları kullanarak sanatını daima güncel tutan bir sanatçı.

Bunun ötesinde esas saygı uyandıran yanı ise, bir çağdaş sanatçı olarak klasik sanatçılara burun kıvırmaması ve sanatının üretim sürecinde eski ustaların tekniklerini anlamaya ve çoğu durumda da o teknikleri ileri taşımaya kafa yorması.

Haarlem’deki Teylers Müzesi de sanatçının bu yönünü, müzenin 18. yüzyılın sanat ve bilimine ışık tutan sürekli sergisiyle birleştirerek “Hockney’s Eye (Hockney’nin Gözü)” adlı bir sergide irdeliyor.

Hockney kariyeri boyunca, eski sanatçıların uzamsal gerçekliği düz bir yüzeye nasıl tercüme ettiklerini inceledi. Hockney’e göre, bunu yalnızca doğrudan gözlem temelinde (‘göz küresi’ Hockney’nin terimidir) veya doğrusal perspektif kullanarak değil, aynı zamanda mercekler ve aynalar gibi optik cihazlardan da yararlanarak yaptılar. Sergi de Hockney’nin eserleri, Hockney’e göre Claude Lorrain ve Pieter Saenredam gibi eski ustaların çalışmalarının ve kullanmış olabilecekleri optik aletlerin yanında gösteriliyor. Böylece bizler de 18. Yüzyılın sanat ve bilimine bir kez de Hockney’nin gözünden bakıyoruz.

Müzenin doğrudan Hockney’e ayrılmış bölümünde ise Hockney’nin çizimlerinde, resimlerinde, fotografik ve dijital sanat eserlerinde, perspektifi tersine çevirerek veya camera lucida gibi alışılmamış yardımcıları kullanarak görsel dünyayı betimlemenin yeni ve dinamik yollarını bulmaya nasıl devam ettiğini keşfediyorsunuz.

Bazı eserlerinde kanvası iki boyutlu olmaktan çıkartarak perspektifi bize yeniden düşündüren Hockney, bazen de tam tersini yapıyor, kanvası olduğu gibi korurken resimdeki perspektifi tersine çevirerek, iki boyuttan üç boyuta doğru hareket eden bir canlılığı ortaya çıkartıyor. Bu anlamdaki ilk deneylerinden birisini tek noktalı perspektifin bir başyapıtı olan Fra Angelico’nun San Marco freskinde yapıyor ve resmin ters perspektiften nasıl görünebileceğini irdeleyerek sunuyor. Hockney’nin yorum farkıyla sonucun insanı nasıl da içine alıverdiğini siz de farkedeceksiniz.

Angelico Fra Annuciation
Annuciation by David Hockney

 

 

 

 

 

Hockney’nin her bir eserini oya gibi işlemesinin en etkileyici örneklerinden birisi ise “Viewers Looking at a Ready-made with Skull and Mirrors” adlı eserindeki ayna yansımalarının her açıdaki kusursuz resmedilişinde ortaya çıkıyor. Karşınızda artık bir iki boyutlu resim değil, tümüyle üç boyutlu bir dünya var. Her bir ayna yansımasının mekandaki hangi bölgeyi gösterdiğini, önceden bu ortamı birebir oluşturup fotoğraflayıp, fotoğraftan resmetmeden bu kusursuzluğa ulaşmanın mümkün olamayacağı kuşku götürmez.

Ready Made With Skull and Mirrors
Portrait of An Artist- Two Figures, D. Hockney

Dünya her gün sansasyonel popülizmin zengin ettiklerinin gündemi meşgul edişiyle uğraşadursun, 2018 senesinde David Hockney’nin “Portrait of an Artist (Pool with Two Figures)” isimli resmi dünya tarihinde yaşayan bir sanatçıya ödenen en yüksek bedelli işi olarak tescillendi. Bizce David Hockney’nin dehasına yaraşır bir mükafat bu, sizce de öyle değil mi?

Author ozge